Çocuk Eğitimi

Kayıt Tarihi: 08 April 2021 Yazar: Korkut Daban

Bir önceki köşe yazımda toplumsal manada her geçen gün eksikliğini hissettiğimiz bir konuyu “İnsan Olmak” başlığı altında kaleme almıştık. Bugün sizlerle paylaşacağım husus bu konunun devamı niteliğinde olacak.

Öncelikle hepimiz bu kadim coğrafyada üç aşağı beş yukarı ortalama hayat koşullarında yaşamış insanlarız. Sadece yüzdelik olarak az bir oranda bile olsa bazılarımız nispeten daha zor koşullarda bazılarımız ise nispeten daha konforlu bir hayat sürmüş olabilirler.

Ortalama bir Anadolu İnsanı gözlerini dünyaya açmış olduğu aile ortamında talim ve terbiye Yani Ahlak Kurallarının mühim bir kısmını öğreniyor. Öyle ki gündelik hayatta bir kişiye övgüde bulunurken de “Aile Terbiyesi Almış” veya “Görgülü Aile Çocuğu” deriz. Muhakkak Aile ilk eğitimin alındığı önemli bir “Mektep” hatta İlim İrfan Yuvası olarak nitelendirebileceğimiz bir “Medrese’dir” diyebiliriz.

Belki sizler bu hususu yani Aile Müessesesini abarttığımı dahi düşünebilirsiniz. Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Bir çocuk bu dünya ve insanlık adına hemen her şeyi Okul, Camii ve Kuran Kursu Eğitiminden önce ilk olarak Aile ortamında öğreniyor.

Öyle ki; Günahı-Sevabı, Helali-Haramı ve dahası şefkat merhamet gibi birçok insani duyguları ilk olarak “Aile Okulunda” görüyor ve benimsiyor. Dahası, İnsan Evladına Yaradan’ın Yaratmış olduğu her türlü canlının yaşam hakkı olduğunu yine ilk olarak Ailede öğreniyor.

Gündelik hayatta hemen her şeyin maddi kavramlara dayandığı bir ortamda çocuklarımızı ne denli ihmal ettiğimizin farkına dahi varamıyoruz. Eskiden sadece okul öncesinde “Ana Okulu” vardı. Çocuk Aileden yani Annesinden ayrılıp okul hayatına başlarken yine Anne ismi ile müşerref bir kurum olan “Ana Okulu” ile hayata başlıyordu.

Ancak günümüz dünyasında henüz duygusal anlamda Anne Şefkatine doyamamış dahası Anne Sütüne hasret çocuklar yetiştiriyoruz. Anne Sinesine doyamadan bebelerimizi hiç tanımadığımız çoğu zaman Ehil bile olmayan ellere teslim ediyoruz. Çocuklarımız annelerine en fazla ihtiyaç duyduğu 0-3 yaş arasında annelerinden uzakta büyüyorlar.

Bir bebek, Annesinin sıcaklığını dahası şefkatini ve merhametini hangi kucakta veya hangi konforlu yatakta bulabilir! Mümkün müdür sizce? Katiyen bulamaz. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

Tüm bu yaptıklarımız “Ne için?” diye sormak gerekiyor değil mi? Çünkü bu soru gerçeklerle yüzleşmek adına çok mühim. Henüz “Süt Kokan Bebelerimizi” hangi sebeplerden ötürü uzak tutuyoruz Annelerinden! Ya da soruyu farklı bir şekilde soralım, Değiyor mu tüm bu yaptıklarınıza?

Biliyorum bırakın bu soruyu cevaplamayı zihinde hayal etmesi dahi çok zor. Çıkmaz bir sokak misali. Nereye yönelirseniz duvarlarla çevriliyiz. Neden yapıyoruz tüm bunları?

Çoğunuzu duyuyor gibi oluyorum J

İçinizden bir ses “Ama Hocam biz ne yapıyorsak çocuklarımız için yapıyoruz” diyorsunuz! O zaman neden bu kadar mutsuz bu toplum? Öyle ya madem doğru olduğuna inandığınız bu kadar fedakarlıklar yapıyorsunuz. Buna karşılık maddi ve manevi anlamda çocuklarınızın ve ailelerinin mutlu huzurlu olması gerekmez mi?

Toplumsal anlamda şiddet ve benzeri kötülüklerin asgari düzeyde olması gerekmez mi? Nerdeyse hiçbir şeyini eksik etmeden yetiştirdiğiniz bu çocukların daha derli toplu olması gerekmez mi? Özellikle onlara bu nimetleri sunan ailelerine daha saygılı ve merhametli olmaları gerekmiyor mu?

Bu soruları arttırmak mümkün ancak yazımızın daha fazla uzamasından başka bir şeye yaramaz. Yine bu rahatsızlığın ilacı nedir diye soracaksınız. Bunu tahmin edebiliyorum.

Öncelikle “İnandığımız Doğrulardan” daha doğrusu bugüne kadar doğru olduğunu sandığımız hatta çoğu zaman otoriteler tarafında yanlış yönlendirilip kandırıldığımız “Yalan Dolan Doğrulardan” zihnimizi arındırmalıyız. Yol yakınken bu önlemi almazsak yarınlar için pek fazla ümitli konuşamayız.

Çocuk fidan gibidir. İlk “Can Suyunu” aileden alır. Anne ve Baba olarak çocuğunuza Dünyevi Hedefler koyup o doğrultuda yetiştirmeye gayret gösterirseniz çocuk o çizgide inanır ve yaşamaya gayret gösterir. Bu hayatta her şeyin maddeden ibaret olduğunu düşünür.

Gün gelir “Bayram Günü” bırakın annesinin ve babasının elini öpmek için ziyaretine gelmeyi, telefon ile aramayı dahi çok görür. Aslında istediğiniz olmuştur değil mi! Çocuğunuz girmiş olduğu sınavlarda büyük başarılar sergilemiş ve yüksek dereceler ile isim yapmış okullardan mezun olup farklı mesleklerde kariyer yapmışlardır. Lüks arabalarda ve ihtişamlı evlerde oturmaktadırlar.

Günün sonunda sizler, iki ihtiyar karı koca evlerinde bir başına kalmışsınızdır. Büyütürken üzerlerine titrediği evlatlarınıza hasret kalmanız yetmezmiş gibi şimdide hayatın belki de en güzel dönemi olan nenelik ve dedelik çağında bu sefer torun hasretiyle karı karşıya kalmaktasınız!

Hani Anadolu’da çok güzel bir söz vardır;  “Evlat ceviz torun ise cevizin içidir” yanlış bir eğitim modeli ile maalesef cevizin ne içi ne de dışı kalmamaktadır. Deyim yerindeyse hayatın henüz başında Çocuk Eğitiminde yapmış olduğunuz bir hata tıpkı “Gömleğin İlk Düğmesini Yanlış İlikleme” gibidir.

Belki bu yazım ağzınızda Buruk Bir Tat bırakacaktır. Bundan ötürü affınıza sığınmak isterim. Ancak yaşadıklarımız ve okuduklarımız nispetinde bu topluma karşı sorumluyuz. Çocuklara üç kuruşluk maddi anlamda konforlu bir hayat sunarken elde avuçta ne varsa yitirdiğimizi fark etmeliyiz.

Hepsinden önemlisi bu yalan dünyayı kazanmak adına nelerden vazgeçtiğimizi neler yitirdiğimizi görmeli ve idrak etmeliyiz muhakkak! Aksi halde her geçen gün karşı karşıya kaldığımız olumsuz tablodan bizlerinde sorumlu olduğunu unutmamalıyız.

Rabbim cümle evlatlarımızı her türlü kötülükten ve fenalıktan muhafaza eylesin inşallah!

Selam ve dua ile… 

 
Daha iyi bir kullanıcı deneyimi için tanımlama bilgileri kullanır. İzin verir misiniz?

Telefon: 0532 268 05 48

E-Mail: info@kilithaber.com