Uzun bir aradan sonra bıraktığımız yerden devam ediyoruz yazmaya. Ülke gündemine dair konularda olabildiğince objektif bir bakış açısıyla siz değerli kamuoyunun hislerine tercüman olma gayretinde olacağız.
Öncelikle 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybeden canlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Vefat eden vatandaşlarımızın aileleri ve yakınları olmak üzere tüm milletimize de başsağlığı diliyorum. Ateş düştüğü yeri yakar derler ya! Bu kez öyle olmadı Ateş Tüm Memleketimize düştü ve yaktı diyebilirim.
Dünya tarihinde yüz yılda bir yaşanacak felaketleri ve doğal afetleri son üç dört yıl içerisinde yaşayan bir kuşak olarak üzüntü ve şaşkınlık arasında tarifsiz duygular içerisindeyiz. Öyle ki bundan dört yıl önce birisi karşımıza çıkıp sırasıyla Covid19 Salgını, Küresel Ekonomik Kriz, Rusya-Ukrayna Savaşı ve aynı gün içinde 7.7 şiddetinde depremler yaşayacaksınız deseydi muhtemelen o insanın akıl sağlığından yoksun olduğunu düşünürdük.
Oysa içerisinde bulunduğumuz günlerde tüm bunları bizzat yaşamış insanlar olarak bir an olsun kendimizi ve içerisinde yaşamış olduğumuz toplumun başta değer yargıları olmak üzere yaşantılarımızı sorgulamanın zamanı geldi de geçiyor diyebilirim.
Bin asırdır Anadolu topraklarını yurt edinmiş kadim bir medeniyetin mirasçıları olarak İnancımıza ve Kültürel değerlerimize sahip çıkamamanın bedelini ödüyoruz diyebilirim.
İslam ile sonradan şereflenmiş bir millet olarak asırlardır tüm dünyaya İslam Dininin sadece savunucusu olmakla kalmayıp beş kıtaya yayılmasına vesile olmuş yine İslam Dinini temsilde her daim örnek teşkil etmiş bir medeniyetin kısmetli mensupları olarak bugünlere kadar gelmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz.
Anadolu asırlarca huzurun ve kardeşliğin adeta simgesi bir coğrafya olarak tüm dünya insanlarının imrendiği bir medeniyet olarak hatıralarda yer edinmiştir. Öyle ki birçok kavmin başta Yahudiler olmak üzere mağduriyetinde sığındığı merhamet limanı olma gibi kudret sahibi olduğunu ispat etmiştir.
Oysa içerisinde yaşamış olduğumuz son birkaç senedir tüm bu güzelliklerin yerinde yeller estiğini söylemenin üzüntüsünü ve acısını yaşıyoruz.
Başta siyaset olmak üzere çok ciddi bir kutuplaşma ve her geçen gün artan bir gerilimin canlı tanıkları olarak adeta ağzımızın tadı kaçıyor. Daha da önemlisi geçmişte hassasiyet göstermiş olduğumuz kutsallarımızı da her geçen gün yitirmenin acizliğini yaşıyoruz.
Savaş ortamında dahi yaşanmayan saygısızlıklar almış başını gidiyor. İçerisinde bulunduğumuz Mübarek Ramazan ayı dahi insanlarımızı bu yanlışlardan uzak tutamıyor. Oruçlu ağızlara yakışmayan söz ve ifadeler bir yerlerde yanlış yaptığımızın en büyük ispatı diyebiliriz.
Bu kadim medeniyetin mirasçılarına yakışmayan dahası insana yakışmayan söylemler her geçen gün şiddetini arttırarak devam ediyor. Bırakın bir insana hele bir kadına yakışmayan ifadeler duyuyoruz bir siyasi partinin Genel Başkanının ağzından.
Maalesef bu bir dil sürçmesinden ibaret değil. Neredeyse her konuşmasında mutlaka hakaret, tehdit ve hatta sinkaf içeren küfürlü cümleler duyuyoruz. Bu millet son yirmi yılda çok ciddi sorunlarını aşmakla kalmadı toplumsal anlamda barış ve huzur ortamı noktasında da yabana atılmayacak önemli bir mesafe kaydetti.
Her inanca mensup insanların kendilerini özgürce ifade edebildiği bir ortamda şiddetin çözüm yolu olmadığını tüm dünyaya ispat etti. Daha düne kadar askerlerin çıkamadığı Hakkari dağlarında piknik yapılacak kadar huzurlu bir ortam oluştu.
Bir daha hatırlamak dahi istemediğimiz faili meçhul cinayetlerin ve kardeş kavgasının sona erdirildiği yeni bir sayfa açmanın haklı gururunu yaşayan bu milletin sevincini kursağında bırakamazsınız. Bu halk artık teröre ve temsilcilerine prim vermemek suretiyle tekrardan Terör Siyaseti ile huzursuz edilemeyeceklerini tüm dünyaya da gösterdiler.
Bugün sözde siyasetçilerin ve siyasi parti başkanlarının kullanmış olduğu dile ve üsluba azami gayret göstermeleri gerekmektedir. Bu kadim millet kardeş kavgasına ve akan kana doymuştur. Bundan sonra siyaset yapmak isteyenlerin siyasi argümanları mermi ve silah olmamalıdır. Bu millet anlamsız iç çekişmelere ve çatışmalara doymuştur.
Kardeş kavgasından ve siyasi gerginliklerden beslenen geçmişin kısır siyasetçileri için siyaset arenasında daha fazla yer kalmamıştır. Siyasette en büyük eylem topluma yapacağınız hizmetler olmalıdır. Projesi ve Seçim Bildirisi olmadan siyaset yapılamayacağını artık öğrenilmelidir.
On Dört Mayıs seçimi bu nedenle birçok siyasetçi ve hatta siyasi parti için muhtemelen son seçim olacaktır. Büyük ihtimalle bir dönemin kapanışına hep birlikte şahit olacağız.
Ben Anadolu İnsanının irfanına canı gönülden inanan birisi olarak önümüzdeki dönemde her şeyin yoluna gireceğini ve istikrarlı politikalarda ısrar etmenin doğru olacağına kanaat ediyorum. Sosyal ve Ekonomik anlamda her dönem sıkıntı çeken insanlar olduğunu kabul ediyoruz.
Yine biz sabrın sonunun selamet olduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Ancak Türkiye’nin son yirmi yılda katetmiş olduğu mesafeyi ve elde etmiş olduğu kazanımları görebilen birisi olarak geleceğe daha umutlu bakmamı sağlıyor. Bu nedenle başta deprem bölgelerinde yaraların sarılması ve son dönemde kısmen sarsılan ekonominin yeniden toparlanması noktasında elbirliği ile Türkiye Yüzyılının gerçekleşeceğine inancım tamdır.
Selam ve dua ile…