Hakkında

instagram: @profdresatarslan ||||||||| twitter: @esatarslan06

Siber İstihbarat Savaşları Google News

  • 05 Haziran 2021
  • 0
Font size:

Günümüzde sıkça ticaret savaşları, etki odaklı savaş, hibrit savaş ya da çok katmanlı savaş gibi birçok savaş adı dillendiriliyor ama unutmamak gerekir ki, bunların olmazsa olmaz zemini ‘İstihbarat Savaşları’ndan geçmekte olduğu yeni yeni kavranılmaya başlanmıştır. Genel olarak istihbarat; amaç, çıkar ve politikalar doğrultusunda ve belirli ilkeler ışığında açık ve gizli kaynaklardan elde edilen ham bilgilerin tasnif, kıymetlendirme, değerlendirme ve dağıtım evrelerini içine alan döngüye tabi tutularak istihbarat ürünü elde etme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Burada önemli olan, ‘Ömür Devrî Sistem’ kapsamında esas bilgi unsuru ve diğer istihbarat isteklerine yönelik haberlerin toplanması, tasnif edilmesi, tasnif edilmiş haberlerin değerlendirilerek istihbarat haline getirilmesi ve gereksinimi olanlara yayımlanması demek olan bir istihbarat çarkıdır. Bu çark durmaksızın dönmesine devam etmektedir. Şimdi burada yanıtlandırılması gereken soru şu? İstihbaratın kapsamı alanı nasıl bir gelişme göstermiştir? İstihbaratın kapsamı hemen her devirde yeni dünya düzeni ile ilintili olmuştur. Bu bağlamda istihbarat servisleri arasında en güçlü olanı, görünüşte Pax-Anglo-Saxon döneminde güneş batmayan ülke konumunda Britanya İstihbarat Servisi (British Intelligence Service (BIS)) olmuştur. Genellikle "Entelijans" olarak anılan İngiliz istihbarat faaliyetleri, Savaş, Dışişleri ve Hindistan Bakanlıklarının ayrı ayrı oluşturdukları ünitelerce yürütülmekteydi. En kaba tasnifle istihbarat faaliyetleri iç ve dış, ya da istihbarat ve istihbarata karşı koyma olarak ikiye ayrılmaktadır. İstihbarat faaliyetlerinin tek elde toplanması yanında istihbarat eylemlerinde uzmanlaşma ön plana çıkmaktadır. Bu ilke kapsamında bugün ABD’de de çatı örgütü ile birlikte 17 istihbarat örgütü bulunmaktadır. Eylemden, sahadan uzmanlaşmaya verilebilecek en güzel örgütlenme sistematiği İsrail İstihbaratıdır. İsrail İstihbaratı daha devlet olmadan önce küçük ve başlangıçta amatörce çalışan bir birim olan Palmah (Vurucu Bölükler, Plugot Mahatz) içerisinde vücut bulmuştur. Palmah içerisindeki Arap Müfrezesi 1948 yazına kadar Yişuv askeri istihbarat teşkilatının öncüsü olmuştur. Arap Müfrezesi, Mayıs 1943’de, Polonya Yahudi’si İzak Landsberg (Sadeh) tarafından kurulmuştur. Sefared Yahudilerinden seçilen ajanlar, Araplar gibi Arapça konuşanlar daha çok tercih edilmişti. Seçilenlere saha çalışmaları, sabotaj, keskin nişancılık, judo ve iletişim dersleri verilmiş, ayrıca Filistin Arap lehçesiyle Müslüman ibadeti ve duaları da öğretilmişti. İsrail’in devletleşme sistematiğine koşut olarak, bu örgütten başka Aman, Şin Bet ve Mossad olmak üzere üç büyük İsrail gizli istihbarat servisi alana yönlendirilmişti. (1)

İngiliz İstihbarat Servisinin casus ve ajanlarının ortak özelliği, hepsinin zengin ve soylu ailelerin snob çocukları oluşlarıydı. İyi eğitim, özellikle Şarkiyat tahsili görmüşlerdi. Dindardılar. İngiltere'nin yayılmacı çıkarlarının ateşli savunucularıydılar. Kimi Arabist, kimi Siyonist, bazıları da Kürtçüydüler. Eğilimleri doğrultusunda Londra'yı etkilemeye çalıştıkça, merkezde karar almak zorlaşıyordu. Ama bütün bu ajan ve casusların ortak özelliği ise Türk düşmanlığı idi. Öte yandan her ne kadar gerek ülkemizde gerek dünya medyası, Lawrence'i ve Gertrude Bell’i ne kadar "şişirseler" de, hakikat bellidir. Arap İsyanı tutmamıştır. Aslında Arap İsyanı fiyaskosu, Entelijans'taki Arapçıların ikbalini de söndürmüştür. Dahası, Londra'da kabine değişmiş ve Siyonizme yatkın Lloyd George başbakan, Balfour ise Dışişleri Bakanı olmuştur. Bu değişiklikler bir anda Siyonistlerin aradığı evrenin dahası, Savaş Bakanlığı entelijansına yapılan atama ile Siyonizm inanılmaz bir destekçi bulmuştur. Musevi asıllı Bnb. Frederick Kisch Ortadoğu masasının başına gelmiştir. (2) Bundan sonra günümüze kadar hep Siyonistler Ortadoğu’da etkin görevlerde bulunmuşlardır.

Hitlerin iktidara gelişine kadar olan istihbaratın birincil görevi kralı, kraliçeyi ve hanedanı korumaktı, halka hizmet etmek düşünülmüyordu, bile. İkinci Dünya Savaşından soğuk savaşın sonuna kadar ise ulus-devletlerin güçlenişi ile birlikte ulusal istihbarat teşkilatlarının güçlendiği bir süreç yaşanmıştı.  1991’de Sovyetler Birliğinin dağılması sonrası tek kutuplu yeni dünya düzeninde ise istihbarat faaliyetlerinin vüs’atı genişlediği gibi, kurumsal istihbaratın ulus-devlet istihbarat faaliyetlerinin önüne bile geçmiş olduğuna tanıklık edilmiştir. İki kutuplu soğuk savaş döneminde Varşova Paktı ülkelerindeki Yahudiler ile batıdaki Yahudilerin çok entegre çalıştığı ve bütünleşikliği ancak II. Milenyum sonlarına doğru algılanabilmiştir. Başta para piyasaları olmak üzere bu durum öylesine derin ilişkilere girilmiş olduklarını gösteriyordu ki, bunların etkisiyle ve ABD ile İsrail’in kontrolüyle özel bağlantılar ve özel sistemler geliştirilmiştir. İkincisi teknolojik gelişmelerin devlet dışı aktörlere uygulanmasıydı. Malum şu an zirvede olan beş şirket Apple, Microsoft, Amazon, Google’ın çatı şirketi Alphabet, Facebook; bunlar öyle bir veri altyapısı geliştirdiler ki dünyadaki hiçbir ulusal istihbarat şirketinin ulaşamayacağı gibi bir taban oluşturmuşlardır. Diğer bir deyişle bunların istihbarat altyapısı hiçbir ulus-devlette bulunmadığı gibi daha da öte ne ABD’de ne Rusya’da ne de Çin’de bulunmaktadır. (3)

CIA, MOSSAD ya da diğer servislerin içindeki uzmanlar emekli olduktan ya da kendi istihbarat teşkilatlarından ayrıldıktan sonra bu veri tabanına ulaşıp hedefledikleri kişilerin bilgilerini kullanmaya ve satmaya başlamalarıyla dijital veri detektifliği, dijital veri ajanlığı yaygın hale gelmiştir. Gerçekten de bu özel istihbarat dünyası günümüzde öylesine bir gelişme göstermiştir ki ABD’yi bile kontrol edebilecek hale gelmiştir. Sonuç itibarıyla, 147 tane holding ve bunlara bağlı 3 bin şirket günümüz dünyasını hem de istihbarat çarkı çerçevesinde kontrol edebilmektedir. (4) Bu şirketler öyle bir hale gelmişlerdir ki, sınır aşan coğrafyalardaki takipçilerine ulus-devletin bir yurttaşa sağladığı ayrıcalıkları bile sağlamaya çalıştıkları gözlemlenmektedir. Bu noktada ulus-devletlerle bile çatıştıkları günümüzde bir vaka-yı adiye haline gelmiştir. Çarpıcı bir örnek açısından ABD eski Başkanı Donald Trump'ın Facebook ve Instagram hesapları 7 Ocak 2023 tarihine kadar yasaklanmıştır.

Peki bu durumda ulus-devlet istihbaratları hangi alanlarda yoğunlaşmaya başlamıştır? Özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) özellikle bilgi savaşı ve psikolojik savaşı kullanarak algı savaşlarında uzmanlaşmıştır. Bilgi savaşı tanım olarak, hedef ülkenin yanlış ya da yalan bilgi kullanılarak yönlendirilmesi ve güdülenmesi anlamına gelmektedir. Bilgi savaşında hem söylem hem de yoğun bir şekilde görsel kullanılması, istihbaratı sağlam olmayan ülkelerin savaş esnasında yanlış karar vermesine neden olmuştur. Algı savaşlarında asıl önemli olan bir “öteki”nin yaratılmasıdır. Algı savaşının temeli “öteki”nin rahatsız edici varlığı üzerine kurulur ve kurgulanır. Algı savaşında hedef ülke dışında kalanların evrensel kavramların kabul gördüğü, yaratılan “iyi” olan tarafla özdeşleşmesi üzerine yoğunlaşılır. Kuşkusuz “Öteki”nin kim olacağına ise teknolojiyi ve ekonomiyi yönetenler karar vermektedir. Başka bir deyişle dünyanın yerlisi ya da “öteki”si olmak algı savaşlarının bel kemiğidir.

Öteki belirlendikten sonra, yapılması gereken dezenformasyon ile birlikte hedeflenen, yanlış bilgilendirme ile oluşturulan kamuoyundan yapılması planlanan müdahaleler için onay almak, müdahaleye meşruiyet zemini oluşturmak birinci önceliğe haiz bulunmaktadır. Dezenformasyon bilgi bombardımanı ile gerçeğin çarpıtılarak çatışmaların seyrinin değiştirilmek istenmesi günümüzde iletişim teknolojilerinin gelişmesi ile daha da farklı ve önemli bir boyutta ele alınmaktadır. Bununla birlikte algı savaşlarında etki sadece manüpile edilmiş bilginin verilmesi ile gerçekleşmemektedir. Yanlış bilgi kadar iletişim ağlarının kesilmesi, siber saldırıların yapılması, sahte hesapların açılması ile birlikte psikolojik savaş da yoğun olarak kullanılmaktadır. Algı savaşları ile öteki yaratılmasının bir başka yolu ise hedef ülkenin bulunduğu coğrafyaya yönelik çalışmalardır. Bu kapsamda sınır komşuları arasında düşmanlık yaratabilecek, gelecek nesilleri düşmanlık ve nefret tohumları ile besleyebilecek hikayeler de yaratılmaktadır. Gelecekte çatışma potansiyelleri yaratacak olanlar beklenilen konjonktürde kitleleri etkileyebilecek güçler tarafından kullanılmak üzere belgelendirilir. Bu nedenle algı savaşları sadece dezenformasyon ile sınırlı olmamaktadır. İşte bu nedenle iletilerin sadece çoğu zaman bilginin nefret söylemi ile birlikte verilmesi ile, dünyada bir ülkeye, millete karşı düşmanlık oluşturulması kolaylaşmaktadır. Bu konuda derinlemesine radikalleşildiği ölçüde terör gruplarının temelleri atılır, bunun doğal sonucu olarak hedeflenen ülkede kutuplaşmak kaçınılmaz hale gelmektedir.

Psikolojik savaş ile iletişim ve ikna yöntemi kullanarak kitlelerin bir konuda nasıl düşünmesi gerektiği sadece hedeflenen ülke halkı değil aynı zamanda dünya kamuoyu üzerinde de yoğun bir duygusal etki bırakması hedeflenmektedir. Hatta bunda öylesine uzmanlaşılmıştır ki, farklı ülkelere birbirinden farklı algı operasyonları uygulanmaktadır. Diğer bir deyişle hangi toplumun dünyayı nasıl algılaması isteniyorsa, sunulacak içerik de ona uygun hazırlanmaktadır. Güçlü ve güçsüzün tanımının yapılması ve hangi tarafın gücü temsil ettiği hangi tarafın boyun eğmesi gerektiği anlatılır. Bu noktada önemli olan sadece güçlünün yanında olmak değil, zaman zaman güçsüz ve haklı birtakım gruplar oluşturarak, güçsüzün yanında destek olarak bulunup tüm dünya kamuoyunun da bu “haklı” mücadeleyi kabul etmesini, kötünün kim olduğunun bilinmesini sağlamaktır. (5) Türkiye’de de son yıllarda en çok tartışılan istihbarat faaliyetleri arasında etki ajanlığı da önemli yer tutmaktadır. Diğer bir deyişle kendi kişisel hedefleriyle bir başka ülkenin ulusal hedefini bütünleştirmiş kişiler, ülkemin insanı gibi görünerek ama aslında karşı tarafa hizmet edip, arkadan vurmaya çalışanların yürüttüğü psikolojik algı operasyonları önemli bir yer tutmaktadır. Günümüzde bunlar o kadar çoğalmışlardır ki, siyasetten iş dünyasına, hukuktan sanat camiasına, medyadan akademisyenlere veya sivil toplum örgütlerine kadar hemen hemen her yeri işgal etmişlerdir. Mankurtlaştırılan bu kişilerin kıbleleri sadece ve sadece başta bağlı oldukları istihbarat servisleri ya da uluslararası şirketlerdir. Buralardan gelen emirlerle istenilen algıyı oluşturup, kendilerine verilmiş olan tiradlarını eksiksiz söyleme peşine düşmüşlerdir. Onun için de istihbaratçıların anlatımıyla “derin” faaliyetlerde esas tehlikeli olanlar “klasik istihbarat ajanları” değil, hemen her yere sızan ya da devşirilen bu gibi etki ajanları olmuştur.

ABD istihbaratın ikinci önemli çalışmalarından biri dinleme faaliyetlerindeki etkinliğidir. Bunun çıplak gerçek olarak anlamı dinleme sayesinde eylemde ön alabilmek (Preemptive Strike)’tedir. Aslında, dünyanın gizli bir kulak tarafından dinlenildiği önce George Orwell’in 1947-1948 yıllarında yazmış olduğu ‘1984’ romanıyla gündeme gelmiş, 1960 yılında da gerçek olarak ortaya çıkmıştı. Rusya’ya iltica eden iki ABD Ulusal Güvenlik Dairesi (National Security Agency NSA) görevlisi, Bernon Mitchell ve William Martin, 6 Eylül 1960 tarihinde Moskova’da bir basın toplantısında NSA’nın 2000 dinleme istasyonuyla, bunların kurulu oldukları ülkeler de dâhil olmak üzere en az 40 ülkenin gizli haberleşmesini dinlediğini açıklamışlardı. İki kutuplu dünya Küba krizine kadar gerginliği gittikçe artan bir nükleer tırmanma dönemi yaşamıştı. Bu açıklamadan sonra yapılan araştırmada Avrupa’da bulunan haberleşme cihazlarının %90’nı ECHELON tarafından dinlendiği tespit edilmiştir. Bu sistem, 15 gram ağırlığında “Böcek” tabir edilen dinleme cihazlarıyla “Böcekli dinleme”den, çanağa benzer bir aletle “Vakumlama Yöntemi” ve ‘Lazer Tabancası’na kadar bir dizi istihbarat aygıtlarını içermektedir. (6)

Diziliş, kademe anlamındaki ECHELON; ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda istihbarat örgütlerinin dünya üzerindeki iletişim sistemlerini denetlemek amacıyla kurdukları ortak projenin kod adıdır. ECHELON sisteminde dünyada internet üzerinde yapılan iletişim de dahil olmak üzere tüm uydu tabanlı iletişim denetlenmektedir. Bütün dünya üzerindeki uydu tabanlı iletişimi izleyen ve 5 devletin gizli servislerinin ortaklaşa çalışması sonucu kurulan ECHELON sistemi dünyanın çeşitli yerlerine konuşlandırılan dinleme aygıtları sayesinde telefon görüşmeleri ve elektronik posta trafiği de dahil olmak üzere tüm uydu tabanlı iletişimi dinlenilmektedir. ABD istihbaratının belkemiğini oluşturan ve ECHELON sistemini yöneten NSA, ünlü yazar Dan Brown’ın “Dijital Kale” adlı kitabına bile konu olmuştur.

Eski Dünya adasındaki liderler o kadar çok dinlenmişlerdi ki, AB de ECHELON’a karşı “ENPOFOL” sistemini kurmaya yönelmiştir. 61 yıldan bu yana telekulak çalışmaları ‘İzlerin Azaltılması’ (Signature Reduction) sayesinde en aza indirgendiğinden ABD'nin, Almanya Şansölyesi Angela Merkel’i dinlediğinin ortaya çıkması, dünyada şok etkisi yapmıştır. O kadarki Şansölye Angela Merkel, aşağıdaki endişelerini iletmek zorunda kalmıştır:

" Ulusal Güvenlik Ajansı hakkında konuştuğumuzdan beri ABD başkanına söylüyorum. Arkadaşlarınızı gözlemek kabul edilebilir bir şey değil. Obama, Haziran'da Berlin'deyken de söyledim. Temmuz ayında yaptığımız telefon görüşmesinde de söyledim. Bu Alman vatandaşları içindir. Kişisel olarak benimle alakalı bir konu değil. Ama müttefiklerimize ve arkadaşlarımıza güvenebilmemiz gerekir."

Anımsamakta yarar var, İtalya'da yayınlanan il Messaggero gazetesi, 13 Şubat 1999 tarihli sayısında ‘‘Terörist Başı’’ Abdullan Öcalan'ın Kenya, Uganda ve Tanzanya arasında bir yerde olabileceğini iddia etmişti. Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın ‘‘ECHELON’’ sistemini kullanarak, Öcalan'ın yaptığı telefon konuşmalarını izlediğini ve yerini tespit ederek Türkiye'ye bildirdiğini yazmıştır.

ECHELON sistemi, dünyadaki tüm uydu, mikrodalga, cep telefonu ve fiberoptik haberleşme trafiğini yakaladığı gibi ve Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın bilgisayar sistemine göndermektedir. Bu sistem, ileri ses tanıma ve optik karakter tanıma programlarıyla donatılmış durumdadır. ECHELON programında çalışan binlerce şifre çözücü, kendilerine ulaşan tüm konuşma ya da metinleri analiz etmektedir.

ECHELON sistemi, terörist ya da ‘‘kara liste’’ deki ülkeleri dinlemenin dışında, çok büyük endüstriyel casusluk alanında da kullanılmaktadır. Bu konuda bir iddiaya göre Bill Clinton, 1993'te CIA 'yi sıfır emisyon dizaynlı otomobil üreten Japon firmalarının izlenmesiyle talimatlandırmış ve elde edilen bilgiler, üç büyük Amerikan otomobil devi, Ford, General Motors ve Chrysler'a aktarılmıştır.

Yine bu sistem, dünya çevresinde dönen 100’ü aşkın uyduyla telefon, faks, e-posta, uydu sinyalleri ve uzayda dolaşan tüm haberleşme trafiğini denetlemektedir. Fort Meade’deki merkezde toplanan milyarlarca “görüşme”ler, anahtar kelimeleri yakalamaya programlanmış “elektronik sözlük” adı verilen sistemle taranmaktadır. Tüm iletiler, şifreleme içerip içermediklerinin anlaşılması için anında incelemeye alınmakta, bu işlem, “elektronik samanlıkta”, “istihbarat iğneleri aramak” diye tarif edilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse yarım saat içinde bir milyonun üzerinde kayıt çözülerek istihbarat bilgisi haline getirilebilmektedir. ECHELON sistemi ile takip edilen ses ve görüntüler de özel donanımlı bilgisayarlar tarafından analiz edilebilmektedir. Takip edilmesi istenen kişinin ses örneği, elde edilip sisteme kaydedilmekte, sisteme “takılan” tüm konuşmalar, ses kaydından otomatik olarak metne dönüştürülebilmektedir. Oluşturulan metinler arasında anahtar sözcük aranmaktadır. Eğer görüşmede aranan anahtar sözcüğü geçiyorsa, bu bilgi sıcak istihbarata dönüştürülerek, ilgili ülkeye aktarılmaktadır. Kanadalı eski bir istihbarat görevlisi, ECHELON ’u, “gökyüzünde adeta bir elektrik süpürgesi gibi çalışan, torbasına çektiği şeyler arasından değerli malların bir bir ayıklandığı” bir sistem olarak tanımlamaktadır.

ABD ve İsrail İstihbarat örgütlerinin diğer bir ayırıcı özelliği ise yapmış olduğu istihbarata karşı koyma eylemlerinde bırakmış olduğu yasadışı izleri silebilmek ya da en aza indirebilmek amacıyla ‘İzlerin Azaltılması’(Signature Reduction)  Projesi kapsamında 60.000 kişilik bir ordu meydana getirmiş olmasıdır. Bu bir anlamda delillerin karartılması ameliyesidir. 5 Mart 2009 tarihinde meydana gelen helikopter kazasında Büyük Birlik Partisi (BBP​) Lideri Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte hayatını kaybeden 4 kişinin ölümündeki delillerin karartılması işlevi bu örgütlenme sistematiği ile ilgili ipuçlarını da vermektedir. Dünyanın şimdiye kadar bildiği en büyük gizli güç olan adeta bu gizli ordu, Pentagon tarafından son on yılda yaratılmıştır. Çoğu maskelenmiş kimlikler altında ve düşük profilde çalışan bu elemanlar için Pentagon 130 özel şirkete, gizli güce hizmet etmek amacıyla yılda 900 milyon dolardan fazla para aktarmaktadır.  CIA'in gizli unsurlarının on katından daha büyük olan kuvvet hem resmî üniformalar içinde hem de sivil geçerli makamlar örtüsü altında, gerçek hayatta ve çevrimiçi olarak, ev adı verilen şirketler ve bazen de özel işletmelerde ve danışmanlıklarda saklanarak, iç ve dış görevlerini yerine getirmektedirler. Bu yapı FETÖ’nün esnaf, aile ve mahrem il yapılanması ile gaybubet ve hücre evlerine ne kadar da benzemektedir. Ortaya çıkarılan bu yapı, Amerikan ordusunun sadece az bilinen bir bölümüne değil, aynı zamanda tamamen düzenlenmemiş bir uygulamasına da bir pencere açmaktadır. Hiç kimsenin programın toplam boyutunu bilmediği ve bu yapının, askeri politikalar ve kültür üzerindeki etkisi açısından hiç incelenmediği belirtilmektedir. ABD Kongresi konuyla ilgili bu konuda hiçbir şekilde soruşturma yapmazken, bu devasa gizli gücü geliştiren Pentagon’un, ABD yasalarına, Cenevre Sözleşmelerine, askeri davranış kurallarına ve temel hesap verebilirliğe de meydan okumakta olduğu görülmektedir. (7)

Görüldüğü gibi dünyadaki tüm istihbarat teşkilatları yasadışı örgütlerle mücadele etmelerinden yola çıkılarak dünya kamuoyuna karşı yasadışı izleri silinmeye çalışılmaktadır. İstihbarat örgütleri yaptıkları savunmalarda karanlık ve gri bölgelere ile siyah noktalarla mücadele kapsamında gizli servislerin kurulduğunu ifade etmektedirler. Ayrıca, yasadışı örgütlere karşı mücadelenin yasadışı zeminlerde olabileceğini savunmaktadırlar. Bu kanavadan bakıldığında Millî İstihbarat Teşkilatının yaptığı her şey yasalar içinde değerlendirilemeyeceği açıktır. Bir önemli hususu da büyük harflerle ifade etmekte yarar bulunmaktadır. “MİT Silahlı Kuvvetler bünyesinde istihbarat yapamaz; MY 114-1(C) isimli bir talimat bunu durdurmuştur.”

Dünyanın hiçbir ülkesinde Anayasa’sıyla Millî İstihbarat Teşkilatının görevlerini sınırlayan, onu iş yapamaz hale getiren bir başka ülke bulunmamaktadır. Derin Devlet, Gladyo gibi sözcükler kamuoyuna mal edildikçe MİT büsbütün açmaz bir noktaya getirilmiştir. Ondan sonra da sık sık MİT neden CIA gibi çalışmamaktadır, şeklinde sorular sorulmaktadır. Bu soru fevkalade sıkıntılı bir sorudur. Siyasete, sosyolojiye, yetişmiş personele, anlayışa, eğitim durumuna bakılarak mükemmel haline gelinebilmesi ile sağlanabileceği düşünülmektedir.  

Örneğin MİT TIR’ları operasyonuna bu perspektifle bakalım. Millî İstihbarat Teşkilâtı bir faaliyet yürütüyorsa, bu faaliyet devlet çapında karara bağlanmışsa örtülü bir faaliyettir, mutlaka icrası gerekir ve icrası sırasında da herkes buna yardım etmeye mecburdur. MİT Kanunu’ndaki 5’inci maddesi buna amir bulunmaktadır. MİT mensuplarına hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruşları gereken her türlü yardım ve kolaylığı göstermekle yükümlüdürler. Diğer bir deyişle köstek değil destek olmaları gerekir. Çünkü MİT ‘i harekete geçiren acil eylem planı Cumhurbaşkanının başkanlığında Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK) kurulunda alınmıştır. Devlet bir karar aldıysa, bir malzeme sevk ediliyorsa bunun güvenle gitmesi gerekir.

Bütün bunlardan sonra söylemem odur ki Türkiye, savunma sanayiinde milli ve yerli ulusal hedefinden sonra son yıllarda sinyal istihbaratı konusunda büyük bir farkındalık kazanmıştır. Soğuk Savaş’ın etkili olduğu yıllarda ABD ve Batı Bloku’nun desteği ile kurulan Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı tarafından sürdürülen dinleme ve izleme faaliyetleri, 2012 yılında bu sistemin MİT’e bağlanmasıyla millileştirilmiştir. Yine son yıllarda uzaya fırlatılan Türk uyduları, üretilen insansız hava araçları, 2014’ten beri envanterde olan havadan erken ihbar kontrol (HİK) uçakları ve Temmuz 2020’de teslim alınan TCG Ufuk (A-591) istihbarat gemisi Türkiye’nin sinyal istihbaratına verdiği ve vereceği önemi göstermektedir. HİK’ler öylesine yetenekli donanımlı güçlendirilmiştir ki, 4’ü aynı anda uçtuğu takdirde Türkiye ve sınır ötesindeki 400 km derinliği tamamen görebilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Siber İstihbarat Savaşlarının devam ettiği günümüz ortamında etkinliği her geçen gün artmaktadır.

Dipnotlar

(1) Ian Black & Benny Morris, İsrail’in Gizli Savaşları , Pegasus, 1.B.,İstanbul, s.46 

(2) M.Kemal Öke (Ed), Kutsal Topraklarda Casuslar Savaşı, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 2013

(3) Tunca Bengin, İstihbarat Mücadelesinde Yeni Boyut Etki Ajanlığı, Milliyet Gazetesi, 25 Mart 2021; https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/tunca-bengin/istihbarat-mucadelesinde-yeni-boyut-etki-ajanligi-6464613/Erişim Tarihi 06.06.2021/

(4) Tunca Belgin, agm.

(5) Ece Baban, Gri Propaganda; Algı Savaşları, Global Savunma Dergisi, 23.03.2020; https://www.globalsavunma.com.tr/gri-propaganda-algi-savaslari.html/ErişimTarihi 06.06.2021/

(6) Telekulağın 37 farklı yolu, Cumhuriyet Gazetesi, 11 Eylül 2010; https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/telekulagin-37-farkli-yolu-176848/Erişim Tarihi 06.06.2021/

(7) William M. Arkın, Exclusive: Inside the Military's Secret Undercover Army, Newsweek Dergisi, 17/5/2021; https://www.newsweek.com/exclusive-inside-militarys-secret-undercover-army-1591881/ErişimTarihi 06.06.2021/

    Yorum Yaz