Herkesin vardır bir bam teli, kimseye diyemediği bir türlü söyleyemediği bir yarası vardır kalbinde.
O yara zamanla közlenir, közlendikçe korlanır ve korlandıkça da harlanır.
Kiminin derdi olur bu yara kiminin de dermanı. Kimi ta yüreğine kadar basar acısını kimi de bir gülmeye yok eder kalpteki sancısını.
Hayat bu ya her birimizin var bir yarası. Kimimiz mutluluk zenginiyiz, kimimizde sevgi fukarası.
Hani cepleri para dolu, sürekli önüne bakarak konuşan insanlar var ya, tenezzül edip te karşısındakinin yüzüne dahi bakmayan fukara mutlulukçukları olan insanlardır bunlar.
Boş bir rüyanın içinde kaybolan benlikleri en acı halleridir onların. Kâğıt parçalarından yapılma mutluluk heykellerinin baş mimarıdır onlar.
Bir hayal ürünü olmamalı mutluluk, meşe palamudu dolu yollardan artma bir hikâyede olmamalı. Sade ve saf olmalı mutluluk, çıkarsız ve karşılıksız olmalı. Ancak o zaman iyileşmeye başlar kalbimizdeki derin yaralar, bir tek o zaman yenilenir ruhumuz. Ve artık bizler sevginin gücüne sahip olabiliriz.
Peki nedir sevginin gücü? Sevgi insanlık boyunca hep göz ardı edilen, sürekli hasır altına itilen bir konu olmuştur. Sevgi varsa unutulmamalıdır ki mutluluk kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İnsanların sevgilerini göstermelerindeki gizlilik ilkeleri hep yanlış anlaşılmalar yaratmıştır. Ve çoğumuzun bu yanlış anlaşılmalar yüzünden hayatları sekteye uğramış ve hep kötü insan olarak nitelendirilen bir tanımla karşılaştırmaları yapılmıştır.
Ah bir becerebilsek sevgimizi yaşamayı, özgürce bir kalp taşıyoruz ama kalbin içinde gizlediklerimiz! Ya onlar, neden mahkûmlar bir esaretin altında. Her sabah aynada kendimize bakıyoruz, yüzümüz aslında bize çok şeyi anlatıyor en başta mahkûm ettiğimiz duygularımızı izliyoruz aynaya her baktığımızda.
Ya sonrası pişmanlıklar denizinin biletsiz bir yolcusu oluvermiş gitmişiz.
Benden söylemesi hayat bir kum saatiyse, bir bakmışsınız kum bitmiş. Yani ömür bitmiş.
Sağlıcakla kalın esen kalın.