Başkan Vekilinin Tahterevalli Sevdası Google News

  • 28 Haziran 2021
  • 0
Font size:

Önden bando eski şehir marşını çalıyor,
Arkasında Aytaç Durak’ın  başkan vekili Fevzi Çapar,
Arkasından sırayla, ilçe kaymakamı, belediye genel Sekreteri,
genel sekreter yardımcıları, siyasi danışmanlar, spor ve sosyal işler sorumluları, parti delegeleri ve muhtarlar,
Üst düzey memurlar, vatandaşlar, çocuklar… Parkın açılışı görkemli şekilde yapıldı…
Protokol parkı en ince detaylarına kadar gezmeye başladı…
Kaymakam ve diğer zevat, vekil, tahterevalliye doğru yürüyor… Danışman yanındakine dürtüyor;
-Eyvah, eyvah, eyvah…
-Ne oldu?
-Vallahi bu vekil tahterevalliye gözünü dikti, kesin binecek…
-Kim binecek yahu?
-Başkan Vekili bak gör… Olur, mu yahu? İnşallah binmez…
Herkes uygun adımla yürümeye, vekilin önüne geçmemeye özen gösteriyorlar…
Vekil cin gibi birden duruyor… Tüm zevat aynı şekilde duruyor… Vekil etrafına bakıyor, herkes bakıyor…
Vekil, tahterevalliye binmesi için çevreden teklif gelmesini bekliyor diye düşünüyor kaymakam içinden;
-İnşallah binmez diye içinden dua ediyor; Allahım yardım et…
Çünkü binse protokol gereği karşısına da kendinin oturması gerekecek…
Müstahdem Hüseyin de öyle… Başkan Vekili şöyle etrafına göz gezdiriyor… Beşikleri beğeniyor…  Ama gözü ama sarı kırmızı boyalı tahterevallide, içi içine sığmıyor…
İçinden de;
-Ah bir gazeteciden teklif gelse de şu tahterevalliye kendimi bir atsam; karşıma kaymakam beyi alsam diyor…
Sonra kilosunu düşünüyor…
-Ama ben 90 kiloyu aşıyorum… Kaymakam bey ise 50-55 kilo… Ama ne yapalım? Gazetelere çıkmak kolay değil… İçinden de şöyle düşünüyor;
-Ah bu gazeteciler ne kadar dalgın insanlar… Oysa başkan Aytaç Durak olsaydı hepsi birden (Başkanım tahterevalliye biner misin derlerdi, orada fotoğrafınızı çekelim, gazeteye kesin girer derlerdi)… Ama vekil olduğum için beni kimse görmüyor… Bandoyu buraya boşuna mı getirdim? Genel Sekreteri, siyasi ve diğer danışmanları buraya boşuna mı yığdık arkadaş? Benim canım yok mu? Bende insanım… Tahterevalliye binmeyi vekil olarak en çok ben hak ediyorum diye geçiriyor içinden… Sonra birden düşünüyor;
-Yahu ama benim boyum oldukça uzun…  Tahterevalliye binsem bacaklarım yerde kalır… Ama olsun yine de gazetelere çıkma çok iyi olur yahu…
Umudunu kesen Aytaç Durak’ ın başkan vekil içinden şöyle diyor…
-Burada 10 dakikadır tahterevalliye binme hayaliyle bekliyorum… 15 dakika da kürsüde konuştum… Bu kadar yolu boşuna mı geldim… Bu töreni boşa mı düzenledim… Ama Tahterevalliye binemesem her şey boşa gider… Mutlaka tahterevalliye binmem gerekiyor… Çünkü binmesem gazeteciler ne fotoğrafımı çekerler, ne de gazeteye basarlar? Nede haberimi yazarlar…
Herkesin ümidini kestiği, ama en çokta vekilin her şey bittiği dediği anda; vahiy kulağına geliyor, gazetecinin biri o mutluluk veren, sonsuza kadar unutamayacağı şekilde şöyle ses veriyor;
-Sayın Başkan vekili, acaba şu tahterevalli civarına gelseniz de bir fotoğraf çeksek…
Vekil sevinçten dört köşe, sevinçten havalara uçacak, mutluluktan neredeyse göbek atacak…
-Oooohhhh Ohhh Tabi canım evladım… Hay hay evladım… Çok teşekkür ederim…
Gazeteci sadece çocuklara göre yapılan tahterevallinin kuyruğuna gelip yapıştı… Üstündeki,  cıvıl cıvıl kahkahalar atarak eğlenen 6-7 yaşında miniklere; biraz da sert tonla;
-Hadi çocuğum, siz inin artık, çok eğlendiniz; şimdi sıra bana geldi…
Danışmanlardan bazıları kaygılı derin bir ohh çekti… Kaymakam bey etrafına hüzünlü bakındı… Ya görevliler? Onlarda içlerinden;
-Eyvaaah… Şimdi yandık… Vekil buna binerse, sonra düşerse, ayağı kırılırsa, burnu kanarsa; ne yaparız?
Danışman;
-Ohooooo…  Olay bitti… Artık onu kimse durduramaz dedi içinden… Vekil tahterevallinin tuttuğu ucundan seslendi;
-Kaymakam bey hadi, ben bindim sen de gel karşıma bin…
Kaymakam yüzünü diğer tarafı çevirdi… Vekilin sesini duymamış gibi yaparak…
Vekilin karşısına protokol gereği kaymakamın mutlaka binmesi şarttı… Belki de 50 sini geçen sayın kaymakam çocukluğunda bile binmemişti korkusundan… Ama şimdi vekilin emri demir keserdi vardı, çaresizdi…
-Şeyyyyyy Sayın Başkan vekilim…
Vekil ısrar üstüne ısrar ediyordu;
-Hadi ama bin çekinme bin… Bak burada zaman kaybediyoruz… Hem gazetecilerin de işi vardır… Uzatmadan gel karşıma bin…
Vekilin içi içini yiyor, şöyle düşünüyordu;
-Amma da şey bu kaymakam yahu… Ne olacak sanki… Benim gazetelere fotoğraf ve haberimin çıkması için bu şart… Eğer binmezse Ankara ile konuşurum, tayinini hiç beğenmediği yerlere çıkartırım…
Kaymakam da biliyordu, hayat ipinin ucunun vekilin elinde olduğunu… İçinden de şöyle diyordu;
-Binmesem tabi Ankara ile konuşacak… Gel Hakkâri, gel Şırnak beni oralara gönderecek… Yetki onun elinde, Allah kahretsin, dedi…
-Tamam dedi kaymakam bey çekinerek korkarak…
-Bismillahhirramannirrahim, dedi…
Vekil çoktan binmişti bile…
Kaymakam tahterevallinin ucuna poposunu koyar koymaz ayakları yerden kesildi… Dualar etmeye başladı…
Aman sayın başkan vekili kaymakamın hareketini sert bakışıyla kontrol ediyordu… Gazetecilere gülümseyerek poz vermesi gerekiyordu, asla yüzünü asmaması gerekiyordu… Zoraki olarak gülümsedi… Vekilin olduğu yer aşağıdaydı… Görevliler alarm durumuna geçtiler…
Bir yandan vekil, diğer yandan kaymakamın düşmemesi için çaba harcıyorlardı…
-Tuuuut… Ayağımı yere sarkıt… Ama başkanım… Dikkat edin…
-Yüzünüzü asmayın, aman yüzümüzü kara çıkartmayın oğlum…
-Poponu düzelt kaymakam bey… 
-Tamam… Şimdi demiri tut… Haydi başkanım…
-Haydiiii… Hop hooop… Haydi, hooop hooop…
Vekil aşağı kaymakam yukarı… Kaymakam aşağı vekil yukarı… Genç gazeteci başkan vekiline ismiyle seslendi;
-Fevzi Amcaaaa sakın düşme… Aman dikkat et…
Kaymakam çaresizdi… Yüzü korkudan kıpkırmızı olmuştu… Sonra sarıya, sonra yeşile, sonra da eflatuna dönüyordu…
Ama karşısında başkan vekili yani bir tür amiri vardı… Protokol gereği olması gerekeni yapıyordu… Vekil ve yetkililerin yardımıyla yerden 15 santim ya kalktı, ya kalkmadı herkesin ağzı açık bekliyordu…
Kaymakam beyin bindiği tarafı;
-Küüüütttt diye yere oturdu…
Kaymakam zoraki acıklı güldü… Vekil feryadı bastı…
-Çocuklaaaar… Gitttiiimmmm… Öldüüüüüm…
Görevliler dört bir yandan vekili kucaklamaya çalışıyorlardı…
-Eyvaaaah… Başkanımız gitti… 
-Tutuuuun… Haydiii... Çekin ayağıııı yukarı… Yukarı… Bir daha…
Bir koşuşturma, bir telaş… Danışmanların hepsi vekilin çevresinde kırmızı alarmda ve teyakkuzdaydı… Bando da nefessiz olarak güm güm güm parçalar çalıyordu…
Genel Sekreter;
-Eyvaaah… Gitttiiii Başkan vekilim gitti…
Nasıl olduysa,  yukarıda olan vekilin etrafı görevlilerin asılmasıyla aşağıya doğru;
-Gümmmm diye oturdu…
Kaymakamın yüzü bal mumuna döndü… Kaymakam, sapsarı, soldu oldu utandı… Poposu da ağrınmıştı… Vekil bağırdı;
-Kaldırın beni buradan…
Kaymakam;
-Güüüüüm, yerde… Yüzü yine kızardı…
Sonra durum düzeldi, tahterevallide denge sallandı…
-Biiir… İkiiii…
-Biiir… İkiii…
 Yetkililer başkanın ve arada bir de kaymakamın etrafında düşmemesi için ellerini açmış bekliyorlardı… Ayağından, kundurasından tutup çekiyorlar… Onu bir aşağı, bir yukarı gönderiyor… Başkan eğlenince, görevliler danışmanlar hep birlikte tabi kaymakam da eğleniyordu…
Ama kaymakam sürekli ecel terleri döküyordu… Ve terazi gibi ayarlanıp tahterevalliyi görevliler durdurduğunda… Önce kaymakam bey kaçarcasına yere atladı… Artık rolünü yapmış, başka yerlere tayin sorunu olmayacaktı…
Sonra belediye görevlileri başkanı çocuk gibi karga tulumba tutup yeri indirdiler…
Vekil çok mutluydu… Yarın tüm gazetelerin ilk sayfasında fotoğraf yayınlanacaktı… “VEKİLİN ÇOCUKLUK COŞKUSU” denilecekti… 
Genel Sekreter, yardımcıları, siyasi ve spor danışmanları da başka olmak üzere, partili üyeler, muhtarlar, üst düzey memurlar, çalışanlar, diğerleri de mutluydu…
Çünkü sayın vekilin tahterevalli merakı ufak tefek kazalara karşın iyi gitmişti…
Çocuklar da mutluydu, çünkü kendilerine devlet baba, güzel mi güzel bir park yapmış, oyun aletleriyle doldurmuştu…
Gazeteciler mutluydu… Çünkü yarınki haberlerini kurtarmışlardı…
Mutlu başlayan açılış töreni mutlu biçimde sona erdi…
Alkışlar eşliğinde vekil önde, kaymakam bey yanında, belediye görevlileri arkada, bandonun “DOM DOM” müziğin eşliğinde geldikleri tempoda çocuk parkını sevinç içinde terk ettiler… Parkın gerçek sahipleri çocuklara bırakmışlardı…

( Bu makalem 1987 yılında yayınlanan KILÇIK kitabımda yer alıyor… Abdulkadir Kaçarı'n sanal dünyasına girerseniz, kitabın kapağına tıkladığınızda buna benzer muhteşem makaleler bulabilirsiniz)

    Yorum Yaz