Eğitim Sistemimiz Linçle Değil Bilinçle Düzelir.
Ülkemiz gündeminde hiç değişmeyen konuların başında eğitim ve öğretim sistemimiz geliyor. Son yıllarda bu konu her geçen gün daha şiddetli bir şekilde tartışılır oldu. Her değişen bakan ile birlikte yapılan düzenlemeler de bu tartışmalar için deyim yerinde ise tuz biber oldu.
Yazıma Girdap balığı verme sebebim bu konuya dair herkesin bir yorum getirmesi. Konu ile ilgili ilgisiz, yetkili yetkisiz ve liyakatlı liyakatsız herkes bir şeyler yazıp söylüyor. Bizlerde eğitimci kimliğimiz ile meseleye biraz daha objektif ve analitik bir gözle bakmaya çalışıyoruz.
Geçtiğimiz aylarda Aksaray’ın Ortaköy İlçesindeki bir ortaokulda öğretmenin 5. sınıftaki öğrencisine uyguladığı fiili şiddet uzun süre konuşuldu. Şimdi de başka şehirlerde, başka okullarda; şiddet, hiddet, ve hayret… İvedi bir şekilde sonuçlandırılan idari inceleme/ soruşturma neticesinde Aksaray’daki öğretmenin geri hizmete çekildiği bilgisi basına yansıdı.
Şiddetin her türlüsü elbette kınanmalı ve cezası idari, adli olarak takip edilip verilmelidir. Okulun güvenlik kameralarındaki görüntünün basına yansımasıyla haberdar olduk olaydan. Ya kameralara yansımayanlar? Fiili şiddet görünür olandır; ya duygusal şiddetler?
Bazen öğretmen bazen de veliler tarafından uygulanan görmezden gelme, yok sayma, ötekileştirme, sıradanlaştırma, korkutma, yıldırma, silik ve sinik bir psikolojiye büründürme durumlar. Bunlar kameraya da yansımaz; çoğu zaman dile de gelmez.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun sıkça konuşulduğu ve gündemde olduğu bugünlerde asıl konuşulması gereken eğitim sistemimizi gerçekten bilinçli olarak düzeltecek birkaç konu var. Sadece maddiyata sıkıştırılmayacak konular.
Öğrencisine şiddet uygulayan öğretmenin çıkardığı gürültüye duyarsız kalmayarak sınıflarından çıkıp darp edilen öğrenciyi canlarını siper ederek kurtaran, sonra meslektaşlarını sakinleşmesi için olay mahallinden uzaklaştırmaya çalışan iki bayan öğretmen niçin A.R.Y kadar konuşulmadı? Çünkü bir tarafta linç var, diğer tarafta bilinç… Okulu okul yapan bina değildir; öğrencidir, öğretmendir, yöneticidir, velidir.
Biz bugüne kadar hep kolay olanı seçtik. A.R.Y’nin adını hepimiz öğrendik; ama asıl kahramanlardan habersiz kaldık. Her okulda böyledir. Aidiyet duygusuyla öğrencisine, meslektaşlarına, okuluna candan bağlı öğretmenlerimiz vardır ve hep onların sayesinde sistem ayakta durur ve yücelir. Onlar bazen isimli bazen de isimsiz kahramanlardır. Asıl konuşulması gerekirken hiç konuşulmazlar. Kimse konuşmasa, takdir ve teşekkür etmese de onlar görevlerini layıkıyla yaparlar. Var olsunlar!
Bu tür vakalarla karşılaşmamak için yıllar önce çalışılan bir raporda da net olarak önermiştik. Gerek kariyer basamaklarında yükselme gerekse özlük haklarında iyileşme için öğretmenlere her dört yılda bir sınav yapılmasını istemiştik. Bu sınavı gerekiyorsa bağımsız bir kurul da yapabilir.
İki aşamadan oluşacak sınavda öncelikle öğretmenlerin branşlarına göre alan yeterlilik ve gelişimi ölçülmeli, sonra da psikolojik düzeyleri kontrol edilmeli ve desteklenmelidir.
İkinci dört yılın sonunda belirlenen baraj puanını aşamayan öğretmenler istekleri de göz önünde bulundurularak farklı unvanlardaki hizmetlerde değerlendirilmelidir. Bu durum sadece öğretmenlik mesleğiyle de ilgili değildir, devletin her kurumunda bu kontrol sağlanmalıdır.
Her meslekte olduğu gibi öğretmenlikte de bazı meslektaşlarımız başladıkları gibi devam edemiyorlar. Bireysel sıkıntılar; sağlık, ailevi, ekonomik, sosyal konular öğretmenin öğretmenlik yetisini etkiliyor. Bu durum zorla öğretmenlik yaptırılan arkadaşlarımıza da onların öğrencilerine de haksızlık oluyor.
Bu uygulansaydı ve A.R.Y daha önceden unvan değişikliğiyle başka bir alanda hizmete yönlendirilseydi, böyle olumsuz bir tabloyla karşılaşmayacaktık. Maalesef olumsuz örneklerle karşılaşmak, olumlu ve gerekli uygulamaları zorunlu kılıyor.
Uzun zamandır rahatsızlığından dolayı tedavi gören, sürekli ilaç kullanan ve ilaçlarını aksattığında kendini kaybeden bir meslektaşımız yüzünden bir meslek grubunun tamamı olumsuz etkileniyor.
Bir öğretmen olarak yıllardır içimizi acıtan konular var, bunları görmezden gelerek sistemi bilinçli olarak ayakta tutamayacağız. Onun için öğretmenlerimizin bu durumu önyargıyla değil, bilinçli bir şekilde değerlendirmelerini istiyorum. Herkeste aynı durum var; ama öğretmenlerinki daha acı.
Mesela neden ilkokula başlayacak öğrencisi olanlar okul ve öğretmen seçme derdine düşerler? Bütün öğretmenlerimiz ve okullarımız aynı ise her sene başında veli ve öğretmen olarak niçin böyle bir sorunla karşılaşırız? Ulaşım, çalışma hayatı, ebeveyn durumları hariç, niçin bu mesele ciddi gündemimiz olur?
Demek ki her yer ve herkes aynı değil. Herkesin aynı nitelikte olmadığını bilip aynı olduklarını iddia etmek de sorunlarımızı çözmüyor. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamanın en kısa yolu öğretmenlerde nitelik eşitliğini sağlamaktır.
Aynı nitelikteki öğretmenlerin varlığı her okula ve her sınıfa eşit öğrenci dağılımını sağlayacaktır. Bu ve benzeri meseleler konuşulduğunda hep niteliğinden şüphe edilmeyen öğretmenler itiraz ederler.
Halbuki derdi görmemek bizi dertsiz yapmıyor.
Selam ve dua ile...
Telefon: 0532 268 05 48
E-Mail: info@kilithaber.com