Çok eski bir zaman dilimi. Her şey puslu. Lâkin anlatacağım hikâye; hafızam da su kadar berrak cam kadar şeffaf.
Hava ne soğuk ne de sıcak, kadife gibi, yumuşak.
Detaylardan anımsadığım kadarı ile bir ilkbahar günü olduğunu tahmin ediyorum.
Bugünlerde bazı konularda hatırlamakta zorlanıp, yaşlılıktan dediğim şeylere, yüzümde bir tebessüm ile çocukluk iste, geçmiş zaman da kaldı. Hatırladıklarım bu kadar diyesim geliyor.
"Babam;
Yılların, yaşanmışlıkların, büyük bir ailenin yükünü omzunda taşımış. Lâkin zaman ilerledikçe daha fazla bedeni tahammül edemeyip hastalanmış. Hatırlıyorum babam bir başkasının yardımı olmadan istediği gibi hareket edemiyordu. Benim babam herkesin aldığı, herkesin hakkı olan havayı, teneffüs edemiyordu. Bu onun hayatını ve hareketlerini kısıtlıyordu."
"Biz dokuz kardeştik en küçükleri bendim. Hani Tekne kazıntısı derler ya, iste ben o yuvanın tekne kazıntısı idim. Babamın gözümün nuru nurum dediği. Ve doğduğum geceyi kadir gecesi olarak gördüğü yavrusu idim. Yıllarca kadir gecesinde doğduğumu sandım. Bir gün arkadaşıma anlatırken, annem güldü "yok kızım sen kadir gecesi doğmadın" dedi.
“Peki neden?” Dedim,
" senin doğduğun geceyi kadir gecesi kadar kıymetli kutsal bildi de ondan “dedi, annem.
Ahhh baba deyip hem güldüm hem kızdım. Zira arkadaşıma yalancı çıkmıştım. Çocukluk iste."
Kadife gibi güzel bir gün:
Evimizin arkasında kırlar vardı. Hava o gün çok güzeldi babam bana:
" kızım evimizin arkasına gidelim mi, çimlerin üzerinde oturalım” dedi...
Mutluluk ve sevinçle "evet" dedim. Elini tuttum. Yeni yürüyen bir bebek gibi küçük küçük adımlar atıyordu. Arada ağzına bir alet götürüp derin bir nefes çekiyordu. Sonunda vardık.
Ve oturduk.
Ben terliklerimi çıkartıp çimlerin üzerinde çıplak ayağımla kelebekleri kovalarken babam seslendi "gözümün nuru gel ." Gittim yanına,
"Otur kızım ve sana söyleyeceklerimi yap. "
Ben kafamı olur iması ile sallayıp "peki" dedim.
Anlamıştım yine bana bir şeyler anlatacak öğretecekti. Dizlerimi büktüm ve dinlemeye başladım. O anlattı ben dinledim, o yap dedi ben yaptım.
" şimdi gözlerini kapa". KAPADIM.
"Şimdi avuçlarını gökyüzüne kaldır." KALDIRDIM.
Ve deki “Allah'ım bana fıstık fındık badem veririmsin?" DEDİM.
"Âmin deyip konuştuğun avuçlarını yüzüne sür. " ÂMİN dedim ve SÜRDÜM.
"Uçur dua kuşunu. " UÇURDUM.
"Şimdi aç gözlerini." AÇTIM.
Ondan sonrası mi? hayatımda ilk sürpriz. ve şimdilerde anladığım ilk kabul edilmiş duamdı. Sevinçten koşarak, çimlerin üzerindeki fındık fıstık bademleri toplamaya başladım.
Çok mutlu çok neşeli çok sevinçli ve heyecanlı idim. Teşekkür edip, babamın o çok sevdiğim ve öperken beni gıdıklayan sakallarını öptüm.
Babam "hiç bir zaman istemeyi unutma Rabbinden hep iste çok iste, emi kızım. " Diye ilk nasihatini verdi.
Kafamı yine sallayıp tamam, dedim.
Aradan zaman geçti, ne kadar geçti bilemi cem.
Geçmiş!
Eski zaman nede olsa.
Tekrar arka tarlaya gittim aynı yere aynı şekilde oturdum. Her şeyi eksiksiz yaptım. Fakat bir eksik vardı, o da babam!
Fısıldadığım avucumu yüzüme sürdüm, dua kuşumu uçurdum. Gözlerimi açtım!
Aman Allah im hayatımdaki ilk hayal kırıklığını yaşıyordum. Yok…
Yoktu ne fıstık ne fındık nede badem.
Ağlayarak koştum babama.
Çok kızmıştım. Fakat kime neye? Bunu bile bilemi çek yaş da idim.
Annem ve babam korku ile “ne oldu kızım, neden bu kadar ağlıyorsun?” diye sordular.
" Ben” dedim, sonra içimi çeke çeke yine bir daha “ben, arka kırlara gittim” demeye kalmadı babam gülmeye başladı. Çok kızdım çünkü ben ağlarken birinin gülmesi hiç hoşuma gitmemişti. Bunu babamda fark etti. Annem elimi yüzümü sildikten sonra, babam yine beni yanına oturtturdu. Anlamıştım yine bir şeyler öğretecekti. Ama canim öğrenmek hiç istemiyordu.
" Yine, aynı dua kuşunu bir kez de buradan uçur" dedi. İstemeye istemeye uçurdum. Gözlerimi açtığımda fındık fıstık badem değil de leblebi vardı.
Bunu okurken tebessüm ettiğinizi görebiliyorum.
Ben "fındık fıstık badem nerede?"
Dediğim de, babam bana unutamayacağım bir hakikati öğretti:
" Bak kızım dua sadece bir yerde yapılmaz. Ne zaman istersen her yer dua tarlasıdır. Fakat istediğinde hemen olmayabilir ya da daha farklı olabilir.
Mesela; sen arka tarlada dua ettin. Bak, burada şimdi kabul oldu. Sen fıstık fındık badem istedin, Allah leblebi verdi. Ve hiç bir zaman unutma!
Duanı bir başkası getirir.”
Sonraları anladım o çimlerin üzerindeki fındık fıstık bademin babam tarafından konduğunu.
Dua kuşu uçar. İstediklerimizi ne zaman, nerde, nasıl getirir bilinmez. Ama bir gün mutlaka gelir.
Kimin kılığında?
“O” bilinmez.
Sen de bir başkasının dua kuşu olabilirsin.
Unutma!
Dün öğrenendin bugün belkide sebep ve vesilesin.
Ufak bir dipnot:
Bu arada babamla ilgili bu detayları anıları unutmamak için; bir hafız nasıl ezberlediği ayetleri tekrar ediyorsa bende onu kaybettiğim günden buyana tekrar ediyorum.
Cennette buluşma umudu ve duasıyla.
Avuçlarımızdan dua kuşu hiç eksik olmasın.
Telefon: 0532 268 05 48
E-Mail: info@kilithaber.com