Küçükken geri zekalı olduğu düşünülmesine rağmen daha sonra atomu parçalayarak herkesi şaşırtam muhteşem zeka olarak tanıyoruz hepimiz Albert Einstein'i. Hatta hangimiz okuldaki üşengeçliğimizi, tembelliğimizi Einstein'i örnek göstererek örtmedik ki... Tabii hiçbirimiz daha sonra atom parçalayacak kadar dahi çıkmadık o ayrı.
Zekası fark edilene kadar birçok zorluk yaşamış Einstein kendi dünyasında. Okulu belki hiç sevmemiş, ama zekasının kendisini yönlendirmesine de engel olmamış.
Peki kimmiş aslında Albert Einstein? Neler yaşamış, neler hissetmiş?
Einstein 1879 yılında Güney Almanya'nın Ulm şehrinde sıradan bir çocuk olarak dünyaya geldi. Küçük bir elektro-kimya fabrikasının sahibi olan babasıyla, klasik müziğe meraklı annesi, Einstein konuşmaya geç başladığı için oldukça tedirgin olsa da daha sonra bunun ne kadar gereksiz olduğunu anlayacaklardır.
Yaşarken o anlar ne kadar zor olsa da, daha sonra bu anların hayıflanmaları yerini büyük icatlara bırakacaktır. Einstein, ne kadar içine kapanıksa o kadar büyük hayaller kurmaya başlar. Her şeye duyduğu sınırsız merak, zamanla onu mükemmel bir hayal gücüne sürükler. Artık düşündüklerinin ve zamanla yapacaklarının sınırı yoktur.
Einstein'e göre onun zekasının temelleri kesinlikle okulda atılmadı. Okul onun için ziyadesiyle sıkıcı ve ezber sisteminde gereksizdi. İlk ve orta öğretimi çok başarısız ve zor bir şekilde geçti. Mühendis olan amcasının desteği olmasa bu kadarını da yapması mümkün değildi.
Ona göre eğitim, okulda öğrendiğin her şeyi unuttuğunda sana kalandı.
Amcası sayesinde tanıştığı geometriden adeta büyülenmişti. Çocukluğuna dönüp baktığında iki olay onun için çok etkiliydi: İlki beş yaşındayken amcasının ona hediye ettiği pusulada fark ettiği gizem, ikincisi de on iki yaşında öklit geometrisini öğrendiğinde hissettiği büyü.
Özellikle geometri onun için sarsıcıydı. Hatta bu yaşlarda geometrinin büyüsüne kapılmadıysanız daha sonra sizi etkilemeyeceğini düşünüyordu Einstein.
Einstein, lise öğrenimini İsviçre'de tamamladı. 1896'da güç koşullar karşısında direnerek yüksek öğrenimini Zürih Politeknik Üniverisitesi'ne girdi. Daha sonra İsviçre vatandaşı olarak Sırp asıllı bir öğrenci ile evlendi.
Einstein, Bern'de federal patent dairesinde çalışıyordu. İşinden arta kalan zamanlarda da Çağdaş Fizik için ortaya atılan problemlerle ilgili düşünüyordu. Önceleri atomun yapısı üzerine fikirler üreten ve Mark Planck'ın kuantum teorisi ile ilgilenen Einstein, Avagadro sayısının değerini de hesapladı ve test etti.
Einstein, Kuantum Fiziği'nin değerini anlayan ilk Fizikçi olarak buradaki bilgilerini ışıma enerjisine uyguladı. Bu olaydan yola çıkarak da fotoelektriği açıkladı. Hatta bu çalışmaları 1905'te Annalen der Physik dergisinde iki makalesi yayınlandı. Üçüncü yazısında ise, görelilik teorisinin temellerini atıyordu. Einstein'in bu teorileri sert tartışmalara yol açıyordu.
Daha sonra 20. yy'ın En Kuramsal Fizikçisi olarak anılmaya başladığında, Einstein, görelelik kuramını geliştirmiş, kuatum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji alanlarına önemli katkılar sağlamıştır.
Modern bilime etkileri çok büyük olan Einstein fizik alanındaki çalışmalarından özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş bağlılık yani İzafiyet teorisi ile tanındı.
Bu teori üç bölüme ayrılmaktaydı:
1905'da Newtom mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle ile enerjinin eşdeğerli olduğunu iddia eden sınırlı bağlılık,
1916'da eğrisel ve sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren genel bağlılık,
1916'da elektro-manyetizma ile yerçekimini aynı alanda birleştiren kapsamlı denemeler.
Bu teorideki özellikle ilk iki kısım atom fiziği ve astronomi alanında yapılan deneylerde çok başarılı olduğu denenmiştir. Çağdaş Fizik'in de temel taşları arasındadır.
Einstein, 1909'da Zürih Üniversitesi öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bir adım sonrasında artık Zürih Üniversitesi profesörlerindendi. 1913 yılında ise Berlin Kaiser - Wilhelm Enstitüsü'nde ders vermeye başlamıştı. İşte bu sıralarda Prusya Bilimler Akademisi'ne üye seçildi.
Özellikle kuramsal fiziğe katkıları yadsınamazdı. Bunun yanında fotoelektrik olayına getirdiği açıklamalar da çok önemliydi. Tüm bu gelişmeler Einstein'e Nobel Fizik Ödülü'nü kazandırdı.
1933'e kadar Berlin'de yaşayan Einstein, Almanya yönetimine gelen Nazi rejiminden sonra birçok Musevi bilim adamı gibi Almanya'dan ayrılmak zorunda kaldı.
Paris'e giderek Collage de France'de ders vermeye başladı. Buradan Belçika'ya, sonra İngiltere, ardından da Amerika'ya giderek burada Princeton Üniversitesi kampüsündeki Institute for Advanced Study'e profesör oldu.
1940'ta Einstein bu kez de Amerikan vatandaşlığına geçmişti. 1955'te Princeton'da öldü.
Einstein'in ölümünden sonra üvey kızı Margot Einstein, onun kişisel mektuplarını sakladı. Daha da önemlisi, kendisinin ölümünden 20 yıl sonra da saklı kalmasını vasiyet etti.
Ancak süre dolduğunda bu mektuplar Princeton Üniversitesi tarafından basıldı ve Einstein'in özel uyaşamı ile ilgili bilgileri paylaşmış oldu.
Bir gün Eintein'e keşfettiği atomun bomba olup Hiroşima ve Nagazaki tepesinde patladıktan sonra neler hissettiği soruluyor.
Einstein ise şöyle cevaplıyor bu soruyu: ''Her savaş insanlığın ilerlemesini engelleyen kötülük zincirine bir halka daha ekler. Ben atomu insanlığın yararı için keşfettim. Ancak insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar. Böyle olacağını bilseydim ayakkabı tamircisi olurdum''
Daha 5 yaşındayken bir pusulanın gizemine duyduğu hayranlıktan yola çıkarak başarının formülünü de gerçekten matematiksel olarak formülize etmiş Einstein.
Ona göre, Başarı; A=X+Y+Z.
Denklem karmaşık gibi görünse de aslında anlaşılır ve basit. A: Başarı, X: Çalışmak, Y: Çalıştığın konuyu oyun gibi görmek, Z: Konuşmak yerine üretmek İşte bu kadar basit.Bu koşullar bir araya geldiğinde başarı da kendiliğinden geliyor sanki.
Einstein'e göre bilimin ulaşması gereken son nokta tek bir çocuğun bile mutsuz olmaması. Çünkü tek bir çocuk dahi mutsuzsa icatlar olmayacağından bilim de ilerleyemeyecektir.
Bence Einstein, herkesin kendisi kadar güçlü olamayacağını düşünüyordu. Ona geri zekalı denildiğide bile o hayal kurmaktan vazgeçmeyerek çok büyük bir cesaret göstermişti çünkü.
Einstein dünyanın aptallarla dolu olduğunu düşünüyor. Çünkü aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç bekleyen kişiye onun gözünde aptal deniyor. Nihayetinde aptallığın bir sınırı yok, dahilik ise bir sınır gerektirir!
Yeryüzü insanlar yaşasın diye ayrıldıysa yine bütün sorumluluk da onlara düşüyor demektir. Birçok icat yapılabilir. Çok zeki insanlar atomu keşfedebilir. Ama sizce atomdan bomba yapmayı düşünenler de bir o kadar zeki midir?
Einstein bir bilim adamıydı, şüphesiz ki mükemmel bir bilim adamı. İstediği insanlığa güzellikler sunmaktı. Ama insan koşullar ne getiriyorsa layığıyla yaptı (!) Onun şu hayata bırakmış olduğu yine çok zekice ve saf bir son mesaj da var kayıtlarda: ''Yeryüzündeki şartların düzelmesi, sadece bilimsel buluşlara değil çok ahlaklı bir yaşama düzeninin gerçekleşmesine bağlıdır''
İyi ki...
Telefon: 0532 268 05 48
E-Mail: info@kilithaber.com