Yüreğim Yusuf’un atıldığı kuyu oldu
Yunus'u yutan balık
Eyüp’ün yaraları oldu.
İbrahim’in atıldığı ateş
Taifte yalnız kalan Efendim'in hüznü oldu.
Hani Hz. Süleyman:
"Ya Rabbi ben sana nasıl şükredeyim, Şükür dahi şükrü gerektirirken "
Düsturu ile;
"Ya Rab nasıl sabredeyim ki, sabır bile sabrı gerektirirken?"
Yüreğimde terazi kalmadı ki!
Hepsi bir kefede.
Yüreğim dağlar kadar yükün altında.
Kemiği olmayan yüreğim kırıldı.
Ne saran var ne kangren gibi kopartıp atan.
Yük oldu kırık bir et.
Unutma oda bir can taşır.
Sahi ölünce bedenim gibi yüklerimde toprak
Olacak mı?
Ölüler unutuldu!
Ben ölünce unutulmayacağım.
Hiç yaşamamış gibi olup; bir insanın lisanı ile değil, bir rüzgarın bir çiçeğin zikri ile ruhum huzur bulacak.
Aslında bu imtihan benim imtihanım değildi.
Birilerine beni Rabbim vesile tayin etti.
"Ne ettiysen sen ettin" diyenler.
"Bilsin ki ben etmedim Rabbim etti."
Hadsizliği hak bilenler hakkın imtihanına kör olup, sağır lal oldular.
Kısaca bir yük taşırım kalbimde.
Allah'ın emaneti.
Emaneti kıranda incitende; "Ben etmedim sen ettin" dedi.
Allah'a bu sözler Allah'a...
İyiliği Allah'tan kötülüğü yine bu yolda sana müsaade buyuran Allah'ın yarattığı nefsin ile yaptın.
Ben aciz bir kulum hakkı haram edip kendimi savunmayı bilmem. Her ne kadar hakkım varsa önce Allah'a, sonra mazlumların refiği Efendime emanet ve havale ederim.
Bu yazıyı bir mazlumu dinleyerek ve hislenerek yazdım.
KIRIK bir et parçasına sahip herkese ithafen...
Ne güzel demiş Atalarım:
" Alma mazlumun ahını çekersin aheste aheste."