Şimşek çakması, meteor düşmesi gibi kısadır hayat…
İnsan bir varmış, bir yokmuş olur;
Bu kısa zamanda akıllı insanlar kendilerini tanımak ister;
-DÜNYA NERESİ? BEN KİMİM? NEDEN YAŞIYORUM?
Hiçbir zaman yanıt bulunamayacak sorulardır bunlar…
Çünkü hayat gelgitler arasında devam ederken kişi şöyle der;
-Hep genç kalsaydım…
-Gözlerim zayıf görmeseydi…
-Yüzümde kırışıklıklar olmasaydı…
-Saçlarım daha da gür olsaydı…
-Gençlik günlerime dönebilseydim…
Öte yandan kişi şöyle düşünür;
-Yaşlanıyorum, öyleyse yaşıyorum, demek ki varım…
Geçmişin muhasebesini yaparken de bazı pişmanlıklarını sadece kendi kendine söyler;
-O sözleşmeye keşke imza atmasaydım…
-O yanlışları yapmasaydım…
-Oraya 5 dakika geç gitmiş olsaydım…
-Tatilimi düşünmeden erteleseydim…
-Annemin ve babamın sözünü dinleseydim…
-Kolayca ikna olmasaydım…
-Arkama hiç bakmadan gitseydim; hayatım bambaşka olurdu…
İnsan takvim kayıtlarına göre yaşlanmayı kabul etse iyi olur;
Aslında yaş almak, yaşlanmak yeni ilişkiler geliştirir…
Çoğu insanın bilemeyeceği farklı bir ayrıcalıktır…
Doğum ve ölüm yani iki tarih arasında birkaç övgü sözü bir neredeyse tüm ömrü belirler…
Yaşını kolayca gösteren kişi; yaşlanmayı bekleyip onun emirlerine boyun eğendir…
Yaşını göstermeyen ise aktif, sağlıklı bir yaşam süren, hayata yaşlanmanın etkilerini yavaşlatan bir enerjiye sahiptir…
Aslında yaşı yok sayıp zamanı kendi başına bırakmak;
Yeni bilgilerle bilinçaltını güncelleyip, formatlayıp:
Çağın getirdiği üstün fikirlere yönelip;
Durmadan okuyup yazmak, zihni dinç tutmak gerekir…
Ancak yaşlılıkta çocukluğuna geri dönenler zihni zayıflardır…
Zihninin canlılığını güncelleyerek koruyanlara yaşlılık hiçbir zarar vermez, veremez…
Akıllı insanlar zamana hükmedip düzenleyip, yararına kullanır…
Eser verenler öldüklerinden sonra da yaşarlar;
Mimar Sinan, Mevlana, Yunus, Yaşar Kemal, Barış Manço vs…
Kaç yaşındasın sorununu anlayıp cevap vermek;
Ağzını açan insan birkaç saniye yaşlanmış olur…
Hiçbir varlık zamana asla direnemez;
Taşlar bile yıpranır, eskir, ufalanarak yok olur…
Her insan iç sesiyle bazen homurtularla, arada bir yüksek sesle;
Kendine şöyle sözler söyler…
-Ne yaptın yahu? Bunu sana yakıştıramadım…
-Bunları ben mi yaşadım, ben mi bu zorlukları aştım diye kendine hayret eder…
Ama doğru olan yaşsız yaşamayı hissetmektir…
Bunun için kişi iyi yaşlanmak;
Yüreğinde sevgi bulundurmalı;
Sağlıklı beslenip düzenli spor yapmalı;
Daima öğrenci olup, uyumlu davranmalı;
Sağlam kas ve kemiklerini korumalı;
Kimseye muhtaç olmadan,
Hayatına her daim huzur ve anlam yüklemeli…
Alçak gönüllü, çalışkan, nazik, cömert, meraklı, güvenilir, affedici, kendiyle mutlu olmalı…
Sanki bin yıl yaşadım, o kadar anım var demesi gerekir…
Bu arada da nasıl yaşarsa yaşasa da ölüm asla ayrım yapmaz;
Hayatın baharındaki insanları çekip alır götürür…
Unutmamak gerekir ki; istekleri doyuma ulaşmadığı için; bedeni yaşlansa da ruhu hep gençtir…
O nedenle, hangi kültürde, hangi çağda, kaç yaşında hayat sahnesinden iner ya da indirilirse indirilsin
Her insan daima genç ölür; yaşaması gereken hayalleri, doyuma ulaştırması gereken duyguları vardır…